“Çocuk oyunları hayatın bir çekirdeğidir. Bütün insanlar orada gelişir, büyür. İnsanın en güzel ve en olumlu yetenekleri orada yükselir.”

 Friedrich Fröbel

Orijinal Metin:  Crisis in the Kindergarten – Why Children Need to Play in School

Yazan: David Elkind

Küçük çocukların gelişiminde oyunun hayati önemi birçok çalışmada gösterilmesine rağmen, insanların birçoğu okuldaki oyunun zaman kaybı olduğuna inanmaktadır. Bu inanca göre, evde oyun oynamak için onca vakit varken öğrenme yeri olan okulda neden oyun oynamalıdır?

Oyunun değeri konusundaki şüphecilik, erken dönem çocuklukta olanların okumanın temel ögelerine (ses ve harfler gibi) hakim olmaya başlamasıyla ve bu çocukların büyük olasılıkla okul hayatında daha başarılı olacaklarına olan inançla daha da artmaktadır; böylece anaokulu eğitimi, okuryazarlık ve diğer akademik becerileri öğretmeye yoğunlaşmakta ve okul öncesi dönem de bu süreci takip etmektedir.

Küçük çocukların oyunuyla ilgili yaygın yanılgılar, gerçekten neler olup bittiğine yakından baktığımızda dağılıyor. Yüzeysel oyun ile hayal dünyalarını kattıkları karmaşık oyunu; dilin zengin kullanımına, oyunun özgün fikirleri içermesine, beş yaşındakileri bir saat veya daha uzun süre meşgul edebilmesine bağlı olarak ayırt edebiliyoruz. Çocuklar oyun akışında derinden kapıldıklarında kaotik bir sınıfın sesi ile enerji uğultusu arasında ayrım yapmaya başlıyoruz.

Küçük çocuklar oyunda çok çalışırlar. Sahneleri ve hikayeleri icat ederler, sorunları çözerler ve sosyal engelleri aşmanın yollarını görüşürler(ortaklaşa karar verirler). Ne yapmak istediklerini bilirler ve bunu yapmak için gayretle çalışırlar. Motivasyonları içeriden geldiğinden, başarılı bir sonuca varmak için kendi fikirlerini takip etmeleri gerektiğini öğrenirler.

Uzun dönemli araştırmalar, ses ve diğer becerilerin öğretimine erkenden başlamanın daha iyi sonuçlara yol açtığı varsayımından şüphe etmemiz gerektiğini söylüyor. Örneğin, Almanya’daki oyun temelli anaokullarının çoğu 1970’lerde bir eğitim “reformu” dalgası sırasında bilişsel başarı merkezleri olarak değiştirildi. Ancak 50 oyun tabanlı sınıfı 50 erken öğrenme merkezi ile karşılaştıran araştırmalar, on yaşında, oyun oynamış olan çocukların diğerlerine göre çeşitli alanlarda daha gelişmiş olduğunu buldu. Okuma ve matematikte daha ileri düzeydeydiler; okula sosyal ve duygusal olarak daha iyi uyum sağlıyorlardı. Yaratıcılık ve zeka, sözlü anlatım ve “endüstri” alanlarında başarılı oldular. Bu çalışma sonucunda Alman anaokulları tekrar oyun-temelli hale döndüler.*

Çin ve Japonya, bilim, matematik ve teknoloji öğretimindeki başarılarından dolayı ABD’de imrenilmekte ancak nadiren, ikinci sınıftan önceki okullaşma yaklaşımlarının didaktikten ziyade eğlenceli ve deneyimsel olduğu konuşulmaktadır. Finlandiya’nın çocukları da eğlenceli anaokullarına giderler ve altı yaşından ziyade yedi yaşında birinci sınıfa giderler. Uzun, eğlenceli bir erken çocukluğun keyfini çıkarırlar. Finlandiya, 15 yaşındakiler için uluslararası ve saygın bir sınav olan PISA’da sürekli olarak en yüksek puanları almaktadır.

Yoksulluğun Finlandiya’daki çocukları ABD’deki gibi etkilemediği ve yoksulluktaki çocukların okul öncesi ve kreşte özel ilgiye ihtiyaç duyduğu doğrudur. Ancak ihtiyaç duydukları şey, oyun tabanlı, deneyimsel bir programın tüm avantajlarından yararlanmak için ekstra destektir. Başlamak için daha fazla yapılandırmaya ve oyuna giriş için rehberliğe ihtiyaç duyabilirler, çünkü çoğu çocuk deneyimsizdir. Çoğu orta sınıf çocuğun bebeklik döneminden itibaren sahip olduğu kitaplara sağlam bir giriş yapmaları gerekir; konuşma, hikaye anlatımı, şarkı ve şiirde kullanılan dili duymaları ve duydukları bu dili kullanmaları gerekir. Oyun, çocukların duyduklarını kullanmalarının en başta gelen yoludur.

Etkili bir oyun temelli anaokulunda, öğretmenin güçlü ama ince bir rolü vardır; çocuk gelişimini bilişsel, fiziksel ve sosyal-duygusal açılardan ele alır. Öğretmen çocukların oyun temalarına uyum sağlar, zihinlerini canlandırmak için yeni içerikler ve oyun malzemeleri sunar. Çocukların bireysel ihtiyaçlarını bilir ve öğrenmeyi engelleyen durumların üstesinden gelmelerinde çocuklara yardımcı olur. Öğretmen, çocuklarından çok şey bekler ve mükemmelliği destekleyen bir sınıfın nasıl oluşturulacağını bilir.

Sadece yoksulluk içinde yaşayanlar değil, tüm küçük çocukların bu tür desteğe ihtiyaçları vardır. Çünkü bugün birçok çocuğun evde bile yeterli oyun zamanı yok. Artık varlıklı birçok çocuğun, hayatlarındaki medya ve organize edilmiş faaliyetler nedeniyle yaratıcı oyuna girme konusunda yardıma ihtiyaçları var. Kendi fikirlerini ön plana çıkarmak için mücadele ediyorlar. Bir anaokulu öğretmeninin dediği gibi, “Çocuklara oynamaya zaman verirsem ne yapacaklarını bilmiyorlar. Kendi fikirleri yok. ”

Bu, hem çocukların kendileri hem de ulusumuz ve dünyamız için bir trajedi. Çocuklukta yaratıcılığın gelişmesi teşvik edilmezse, hiçbir insan tam potansiyeline ulaşamaz ve hiçbir ulus 21. yüzyılda son derece yaratıcı ve yenilikçi bir işgücü olmadan gelişemez. Demokrasi, kendi bağımsız düşüncelerini oluşturabilen ve bunlara göre hareket edebilecek vatandaşlar olmadan da hayatta kalamaz.

Erken çocuklukta öğrenmenin mekanizmasını çalıştıran ve küçük çocukların fiziksel, sosyal ve duygusal gelişimi için hayati bir güç olan oyunun gücü tartışılmazdır. Oyun temelli anaokullarındaki çocuklar, oyunun reddedildiği anaokullarına göre çifte bir avantaja sahiptir: okuma ve diğer entelektüel becerilerde eşit derecede iyi veya daha iyi olurlar, ayrıca iyi uyum sağlayabilen, sağlıklı insanlar olma olasılıkları daha yüksektir.

Her çocuk oyun temelli, deneyimsel bir kreş veya anaokulunda büyüme ve öğrenme şansını hak eder. Oyun işe yarar.

*Bulguların tamamı için;  “Curriculum Studies and the Traditions of lnquiry The Scientific Tradition” by Linda Darling-Hammond and Jon Snyder, in the Handbook of Research on Curriculum (1992), edited by Philip W. Jackson; NewYork: MacMillan, pp. 41-78.                                  

Çeviren: MOMO Anaokulu Eğitmeni Senem Korkmaz ve Müge Aygürler

– DİĞER YAZILARIMIZ –